Bu yazı ve “Fransa: Tarımda Markalaşma” belgeseli için Coşkun Aral’ın objektifine yansıyan müthiş kareler BURADA

Provence denilince aklıma ünlü ressamlara ilham veren muhteşem pastoral görüntüler geliyor. Doğanın ve doğaya bağlı bir hayatın güzelliğini ifade eden birçok üründe Provence adı geçer. Balkonunuza koyduğunuz saksıda ya da sofradaki tabağın üzerinde Provence adını görebilirsiniz. İşte böyle bir yer Provence. Bizim gibi şehre bağlı yaşayan insanların tüm hayatları boyunca özlemlerini duyduğu pastoral yaşamın hakim olduğu ama bununla birlikte kalkınmış bir bölge.

Doğayla içiçe bir yaşamı en rahat ülkemizde bulabiliriz elbette ama arada bazı farklar var ki, onu da rakamlar anlatıyor. Mesela, Fransa’nın dünya tarımında başı çeken ilk üç ülke arasında olması gibi.  Ülke topraklarının %50’den fazlası, tarım alanlarından oluşuyor. Bu da Fransa’yı AB’nin en büyük tarım üreticisi yapıyor. Birlik dahilinde güdülen Ortak Tarım Politikası’na uyum sağlayan Fransa’da geleneksel tarımdan teknoloji yoğun üretime geçiş çoktan sağlanmış durumda. Bu da doğal olarak kalkınmayı beraberinde getiriyor.

Türkiye nüfusunun %35’i kırsal alanda yaşamakta ve tarımın gayri safi milli hasılaya katkısı %11. AB ülkelerinde ise, GSMH’da tarımın payı %2’nin altında. En büyük eksikliğimiz, teknoloji yoğun üretim yapamamak ve kırsal kalkınmayı sağlayamamak. Tabii ülkemizde özellikle doğu ve güney doğuda hakim olan feodal yapıyı da hesaba katmak gerek. Oysa AB,  daimi ve sürekli reform yapılan bir Ortak Tarım Politikası’na sahip. Bizde hükümetlere, hatta bakanlara göre sürekli değişen bir tarım politikası var. Bu da ilerlememizi engelliyor. Günü geldiğinde Türkiye de bu Ortak Tarım Politikası’na uymak zorunda. Zaman neler gösterecek birlikte göreceğiz.

Kontrollü Üretim

Provence bölgesine gidiş amacımız, bölgedeki tarihi köylerden biri olan Sault’daki lavanta üretimini kayda almaktı çünkü dünyadaki lavanta üretiminin yarısı Fransa’da gerçekleşiyor. Bu üretimin önemli bir kısmı da Provence’ta.

Küçücük bir köy olan Sault’nun sahip olduğu bu özellik, binlerce turistin buraya gelmesini sağlıyor. Ventoux ve Lure Dağları’nın arasında kalan tarlalar, lavantalardan masmavi görünüyor. Mavi lavantaların görüntüsü kadar kokuları da baş döndürücü.

Sault’da 1550’lerden beri her Çarşamba Pazar kuruluyor. Bu pazarda Sault’da üretilen ne varsa görmek mümkün. Lavantaya bağlı sayısız ürün var. Lavanta dolu kesecikler, lavanta sabunları, yağı, şurubu, balı, kremi… Kozmetik, gıda ve ilaç sektöründe kullanılan lavantanın balı da ilgimi çekti elbette. Dönümlerce lavanta ekilmiş tarlalarda saklanmış kovanlarda çalışan arılar, sadece lavanta çiçeğinden bal yapıyor. Bölgedeki üreticilerin ürünleri, Ulusal Kalite ve Köken Enstitüsü adı verilen bir kurum tarafından sürekli kontrol ediliyor. Balda kalıntı arandığı gibi, balın sadece lavantadan üretilip üretilmediği de belirleniyor. Kontrolü geçen ve enstitünün üretim kurallarına uyan tüm üreticiler, ürünlerine ‘kırmızı etiket’ koyabiliyorlar. Kırmızı etiket, ürünlerin sahip olduğu yüksek kalitenin göstergesi ve Fransa’da 450’den fazla üründe kırmızı etiket var. Anlayacağınız, bir üreticinin lavanta balı diye başka bir bal satması söz konusu değil.

Benzeri durum lavantada da geçerli. Lavanta ve lavantaya bağlı diğer ürünler, ülkede “Kontrollü Köken Adlandırması” adı verilen sistem dahilinde üretiliyor. Lavanta gibi bu sistem dahilinde üretilen birçok ürün var. Amaç, ürünleri bölgelerine, üretim biçimlerine, toprak cinsine göre sınıflandırmak ve kaliteli üretimi yaygınlaştırarak, markalaşmak. Kontrollü üretim sertifikasına sahip her üründe, üretici söz konusu ürünün nasıl üretildiğini biliyor. Bu da hem kaliteyi yükseltiyor hem de tüketicinin güven duymasını sağlıyor.

Kontrollü üretim sertifikasına sahip bir başka ürün de Banon peyniri. Mandıra’da yaptığımız çekimler sayesinde Banon peynirlerinin, yılın en az 210 günü dışarıda otlatılan keçilerin sütünden üretildiğini ve nereden satın alırsanız alın, üzerinde bu sertifikayı taşıyan tüm peynirlerin hep aynı aşamalardan geçtiğini öğrendik. Bizler için alışık olmadığımız bir gıda güvenliği sistemi değil mi?

Son yıllarda gıda güvenliğine, çevreye ve çiftçinin diğer iş kollarında çalışanlarla benzeri sosyal yaşantıya sahip olmasına önem veren birlik tarım politasına bir gün uyum sağlayacak olan bizler, epey yorulacağız gibi görünüyor. Satın aldığımız tüm ürünleri güvenle tüketebildiğimiz bir geleceği hayal etmek bile beni mutlu ediyor.