Bazı ülkeler vardır, sadece bir şehrini bile bitiremezsiniz tek seyahatle. Defalarca gitseniz bile o ülkeye, daha önceki şehir değildir gelmiş olduğunuz, o da değişmiştir. Bu ülkelere her seyahat sil baştan yazılır.

Oysa bazı ülkeler vardır ki, değişim gözle görülmez. Elbette değişir ama kurulmuş olan düzen yıllardan beri bozulmamıştır. Kurallar uyulmak için vardır bu ülkelerin şehirlerinde. Geçmişin izleri bile sanki dünden kalmışçasına tazedir. Bu izlerden biri, Stockholm’deki Vasa Müzesi’nde karşınıza çıkar.

Stockholm, İsveç’in başkenti ve en büyük şehri olması nedeniyle, İskandinavya’ya gelen turistlerin uğrak yeri sayılabilir. Türkler’in hiç de yabancısı olmadığı bu ülkede, yabancı ülkelere karşı bir hoşgörü havası hâkimdir. Sokaklarda Güney Amerika’nın And Dağları’ndan gelen İnka yerlilerinin danslarını veya sıcak Akdeniz esintilerini bir arada bulmak mümkündür.

80 sonrası askeri darbeden kaçan Türk sanat ve siyasetinin önemli simalarını ve aralarında bulunan ustalarımı ziyaret etmek ve bir fotoğraf sergisi açmak üzere 20 yıl önce gittiğim Stockholm’ü bu kez SAS ve Viking Line’ın davetiyle ikinci kez ziyaret ettim.

Bizim gibi hareketli hatta kimi zaman hareketin kaosa dönüştüğü bir şehirde yaşayan insanlar için fazlasıyla düzenli olan şehir, dünyanın onlarca ülkesinde yaşayan kimilerine Ikea’yı hatırlatsa da, onu hafızalarda capcanlı tutacak benzersiz özellikleri de var. Bunlardan biri olan Vasa, bir 17. yüzyıl gemisi ve Djurgarden Adası’nda kendi adını verdiği müzede sergilenmekte. Neredeyse hiç zarar görmemiş bir şekilde 333 yıl boyunca kaldığı deniz dibinden çıkarılan gemi, sahip olduğu bu özellikler sayesinde dünyada tek sayılıyor.

Kral Gustav Adolf’ün İsveç donanmasında en önemli rolü oynayacağını düşünerek yaptırttığı Vasa, ne yazık ki, bu niyetleri tatmin edemeden battı. 1628 yılında, ilk denize açılışında, 1 deniz mili bile gidemedi. Bunun nedeni geminin inşasında yapılmış olan ve fark edilecek kadar bariz hatalardı. Ciddi bir denge sorunu olan geminin sorunları bilinmesine rağmen denize açılmasına izin verildi. Kralın Vasa’yı 30 Yıl Savaşlarında Baltık Donanması içinde görme isteği ve etrafındakilerin geminin kusurlarını itiraf edecek cesareti bulamayışı, Vasa’yı suların derinliklerine göndermişti.

Vasa, 24 Nisan 1961’de neredeyse hiç zarar görmemiş bir şekilde kurtarıldı. 1987 yılına kadar geçici olarak bir müzede sergilendi. Daha sonra da özel olarak tasarlanan Vasa Denizcilik Müzesi’ne taşındı. Bugüne kadar 25 milyondan fazla turistin ziyaret ettiği Vasa, üzerindeki 700 kabartmayla, gerçek bir sanat eseri sayılıyor.

Bir tek batığın bile bunca turisti ağırladığı İsveç’te, başlı başına bir turistik güzergâh konusu olan Vasa’dan daha yaşlı batıkları barındıran ülkemizin de aynı bereketi görmesinden başka bir dileğim yok. Hele Marmaray kazılarıyla ortaya çıkarılmış olan batıklar düşünüldüğünde, “darısı bizim batıkların başına” denebilecek en doğru söz gibi gözüküyor.

*Coşkun Aral’ın bu yazısı Vira Dergisi’nde yayınlanmıştır. SAS ve Viking Line’a desteğinden ötürü teşekkür ederiz.