Hint Yarımadası’nın güney ucunda, 20 milyon insanın yaşadığı bir ada ülkesi olan Sri Lanka, dünyanın cennet köşelerinden biri. Ne sahip olduğu doğal güzellikler, ne tarihi ve kültürü, ne de kriket düşkünlüğü gündeme geliyor. Sri Lanka, şaşırtıcı hatta büyüleyici bir güzelliğe sahip. Doğası, tarih ve kültürü ve tabii ki gözleriyle konuşan insanlarıyla…

Yeryüzündeki Cennet

Eski adıyla Serendip olan ülkenin tarihi, efsanelerle karışmış durumda. Adaya ayak basan ilk Avrupalılar olan Portekizliler’in 16. yüzyıl başında bugünkü başkent Kolombo’ya gelmeleri ve burada sömürgecilik politikalarına başlamalarına kadar olan dönem, efsanevi kahramanların kötülerle savaştığı ve iyilerin kazandığı renkli ve büyülü bir dünyayı anlatır. Bu, öyle bir dünyadır ki, Adem peygamberin cennetten bu adaya düştüğüne bile inanılır. Efsanelerin şekillendirdiği milat öncesi tarihinin izleri, adada hâlâ görülebilir.

Başkent Kolombo’nun 148 km kuzeydoğusunda bulunan Dambulla, Sri Lanka’nın en iyi korunmuş mağara tapınağına ev sahipliği yapıyor. Şehirde 80 tane tapınak olarak kullanılmış mağara var ama bunlardan içinde heykeller ve resimler olan beş tanesi önem taşımakta. Kral Walagamba’nın 14 yıllık sürgün hayatını geçirdiği mağaralardaki resim ve heykeller restore edilmiş. Kral, M.Ö. 1. yüzyılda Anuradapura’da tahta geçtiğinde, Dambulla’da eşsiz bir kaya tapınağı yaptırtmış. Ondan sonra gelen krallar da, adeta bir tapınaklar sistemi haline dönüşecek bölgede, mağaralara eklemeler yaptırtmış, resimler çizdirmiş ve heykeller koydurmuşlar. 1991 yılında Unesco dünya mirası listesine alınan şehirdeki mağara tapınakların, ülkedeki en etkileyici ibadet yerleri olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Ülkenin Kutsal Hazinesi : Buda’nın Dişi

Ülkedeki bir başka dünya mirası ise Kandy’de bulunuyor. Sri Lanka’nın ortasında bulunan Kandy, ülkeye ayak basan ilk Avrupalılar’ın kıyıları ele geçirmelerinin ardından, bağımsız kalan son krallığın başkentliğini yapmış. Bu sayede kutsal bir görev üstlenmiş. Bu görev, Buda’nın dişine ev sahipliği yapması. Budistler’in kutsal bir emanet kabul ettikleri diş, şehir İngilizler tarafından işgal edildikten sonra bile burada kalmaya devam etmiş. 4. yüzyıla ait olan Buda’nın dişini koruma görevi, toprağı kontrol etme gücüne sahip olan bağımsız krallıklara veriliyordu. Bugün Kandy’de Sri Dalada Maligawa Tapınağı’nda bulunan diş, ülkenin en değerli hazinesi sayılmakta. Tapınak, sadece festival günlerinde değil, her zaman ziyaretçi alıyor.

Bir zamanlar Hindistan’dan bir prensesin saçının içinde Sri Lanka’ya taşınan dişin uzun bir hikâyesi var. Hikâye, dişe sahip olan kişinin toprağı yönetme gücüne sahip olacağına inanıldığını, zamanla bu dişe bir tapınma yarattığı için yok edilmeye çalışıldığını ve gizli bir şekilde Sri Lanka topraklarına girişini anlatıyor.

Kandy’de Baharat Bahçesi

Tarihin derinliklerine gömülmüş ama bu ülkede capcanlı karşınıza çıkıveren destanlar, hikâyeler ve efsanevi kişiliklerden başka, Kandy’de bir de baharat bahçesi bulunmakta. Baharat bahçesinin önemi, ülke insanlarının sağlığı, şifalı otlarda ve baharatlarda aramasında yatıyor. Ülkemizde de hızla yayılmakta olan “doğanın sunduğu sağlık” kavramı, bu ülke insanları için binlerce yıldır var olan bir yaşam biçimi denilebilir.

Baharat bahçesinde gezinmenin en büyük faydası ise, günlük hayatta kullandığımız ama bitkisini görmediğimiz baharatları tanımamız. Bunlar arasında kakao, aloevera, biber, tarçın, muskat, kakule, köri vs. sayılabilir. Bir de size sunulan sayısız tedavi seçenekleri var ama bunları uygulayabilmek için evinizde küçük bir yağmur ormanı yaratmanız gerekiyor.

Pinnawela Fil Yetimhanesi

Kandy ile başkent Kolombo arasında bir yer var ki, mutlaka ziyaret edilmeli. Pinnawela Fil Yetimhanesi, 1975’te hükümet tarafından kurulmuş. Ülkemizde nasıl sokak hayvanları sorunumuz varsa, Sri Lanka’nın biraz daha büyük bir sorunu var. Bu sorunla başa çıkmak için de bulunabilecek en iyi çözüm bulunmuş. Dünyada bu kadar çok fili bir arada bulunduran bir bölge yok. 24 dönümlük bir araziye kurulmuş yetimhane yıllar içinde kalabalıklaşmış. Beş fille başlayan serüven, 2003 yılında 65 file ulaşmış. Bu filler, doğada yalnız kalmış, yaralanmış olanlarla, başka yerlerden gelen nakiller ve yetimhanede doğan fillerden oluşuyor.

Sabahın erken saatlerinde beslenen ve sonra da yetimhaneye 400 m uzaklıktaki Maha Oya Nehri’nde iki saatlik banyoya götürülen fil ordusu ilk başta ürkütücü gelebilir. Hayatınızda görüp görebileceğiniz en sevimli hayvanlar olan fillerin bu neşeli sahnelerini kaçırmamanız gerekiyor. Yanlarında bebekleriyle nehre doğru yollanan filler, kendi kendilerini yıkıyorlar. Bakıcıları dev kulaklarının arkalarını fırçaladığında ise büyük bir memnuniyetle onların yönlendirdikleri gibi biçimlendiriyorlar dev kütlelerini. Bazen suyun içine yatıyor, bazen de hortumlarıyla kendilerine su fışkırtıyorlar. Bebek fillerin en büyük eğlencesi ise nehir kıyısında çamur banyosu yapmak. Gözlerine kestirdikleri yüksekliklere çıkıp, oradan dizlerinin üzerinde aşağı kaymak da onları çok eğlendiriyor. Fillerin yıkanma saati, kalabalık bir insan grubunun gözleri önünde gerçekleşiyor. Bu durumdan ne filler, ne de bakıcıları şikâyetçi. Bu sayede yetimhane de fillerin bakımı için gelir elde ediyor.

Bölgede fillerin ekonomik getirisi olduğu fark edilince, fille ilgili sayısız ürün satılmaya başlanmış. Bunlar arasında tişörtler, buzdolabı mıknatısları, anahtarlıklar, heykeller var ama aralarında biri var ki, 40 yıl düşünseniz aklınıza gelmez: Fil dışkısından kâğıt!

*Coşkun Aral’ın bu yazısı Tourism Today dergisinde yayınlanmıştır.