Haberci ve fotomuhabir Coşkun Aral’ın “ustam” olarak andığı gazeteci, yazar, ressam, yönetmen Abidin Dino’yu anlatan bir yazı.

“Kokusu buram buram tüten/ limanda simit satan çocuklar/ martıların telaşı bambaşka/ İşçiler gözler yolunu/ inebilseydin o vapurdan/ ayağında Varna’nın tozu/ yüreğinde ince bir sızı/ mavi gözlerinde yanıp tutuşan/ hasretle kucaklayabilseydim seninle, bir daha/ davullar çalsa, zurnalar söyleseydi/ bağrımıza bassaydık seni Nazım/ yapardım mutluluğun resmini/ başında delikanlı şapkan, kolların sıvalı, kavgaya hazır/ bahriyeli adımlarla düşüp yola/ gidebilseydik Meserret Kahvesi’ne/ ilk karşılaştığımız yere/ ve bir acı kahvemi içseydin/ anlatsaydık o günlerden, geçmişten, gelecekten/ ne günler biterdi, ne geceler/ dinerdi tüm acılar seninle/ bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan/ ve dolaşsaydık Türkiye’yi bir baştan bir başa/ yattığımız yerler müze olmuş, sürgün şehirler cennet/ işte o zaman Nazım yapardım mutluluğun resmini/ buna da ne tuval yeterdi ne boya.” ( Abidin Dino )

Abidin’in bilgelik denizinden nasibimi almış olduğum için ne kadar da şanslıyım. Gençlik dönemimde, hele de gurbette, böyle bir dostluk yaşamış olmam, kızıma onun hikayelerini anlatmam, çizimlerini göstermem benim için büyük önem taşıyor çünkü biliyorum; Abidin gibi insanlarla dünyada sık karşılaşılmıyor.

Savaş denen çılgınlığın peşinde koştuğum zamanlarda durup soluklandığım, nefes alabildiğim anlar var. Bu anlarda Abidin’i görüyorum. Onun beni kabul ettiği küçük evinde, derin bir okyanusta dalıyorum; adeta ölümsüzlük nektarından tadıyorum. İmbikteki bir damla, beni keşfettiğim coğrafyalarda bir daha seyahate çıkarıyor. Böyle benzersiz bir yaşam onlarınki. Güzinle birlikte son derece mütevazı, hem ev hem de atölye olarak kullandığı mekanı bana adeta mabet gibi görünüyor. Ve öyle de.

Abidin bir bilge, gözlerimden okuduğu hikayemi bana anlatıyor; beni bana çiziyor. Bense elimde kameram kaydediyorum çünkü unutmamalıyım, unutturmamalıyım. Bu adam sadece bir ressam değil, bir sinemacı aynı zamanda, bir filozof, bir ağabey benim için. Devleşiyor gözümde, onun yaşanmışlıkları beni de büyütüyor; bana da yol gösteriyor. Tüm benliğiyle var olmayı beceriyor Abidin, var olabilmek böyle zorken bu dünyada.

Şimdi, toyluğumu insanın binbir suretteki acımasızlığına şahit ederek öldürdükten sonra, bugün çok daha iyi anlıyorum Abidin’in kıymetini, bir elin parmaklarını geçmez ustalarımın yekliğini. Onların ışığıyla aydınlattığım geleceğim, şimdi kendi çocuğuma ışık tutabilmemi sağlıyor ama biliyorum, öyle iyi biliyorum ki, mutluluk erişilmez bir uzaklıkta çünkü insanlık, şüphesiz biraz da ahmakça.