“Sözün Bittiği Yer” Coşkun Aral’ın sonradan habercilik literatürüne de yerleşecek olan fotoğraf koleksiyonunun adı… Türk haberciliğinin en önemli dokümanterlerinden biri haline gelen bu albümden birkaç kare ve Coşkun Aral’ın kaleminden anekdotları derledik.

Lübnan, 1982 – 1997
”Hiç bir askerden düşünmesini beklemem ben” (Bernard Shaw)

Afganistan, 1983 – 1996
İnançlara her zaman saygı duydum. Ayırt etmeden birini diğerinden, hepsini kutsal saydım. Kutsal isyanlarını objektifimle ölümsüzleştirirken, ne yazık ki tanık olduğum zaferler yeni vahşetleri doğurdu çoğu zaman. Katil ve kurban değişik mekan ve zamanlarda o kadar kolay yer değiştirebiliyorlarki, onları birbirinden ayırt etmek neredeyse imkansızlaşıyor.

Lübnan, 1982 – 1997
Yorumsuz.

Afganistan, 1983 – 1996
Karanlıktan korkarım. Bir savaş muhabiri karanlıktan korkar mı? Evet, korkar. Dolunayda süzülen bir parça ışığın aydınlattığı bir kaç insan yatıştırıyor korkumu.

Lübnan, 1982 – 1997
Kan. O kadar alıştığımız…

Lübnan, 1982 – 1997
Yer Hizbullah kampı, Beyrut. Güney Banliyö. Bildiğim tek şey onların artık çocuk olmadıklarıydı.

Lübnan, 1982- 1997
”İnsan vicdanını savaş bölümü ve barış bölümü diye ikiye ayıramazsınız.” (Bernard Shaw)

Lübnan, 1982 – 1997
Saleh arkadaşımdı. Bir obüs mermesinin patlaması sonucu, önce sağ gözünü, sonra aklını yitirdi.
Patlamaya neden olduğumu düşünerek, beni öldürmeye kalktı.Saleh arkadaşımdı.

Lübnan, 1982- 1997
Savaşın izleri sadece insanlarınvücutlarına, yüzlerine ve göz bebeklerine işlemiyor. İnsanın en mahrem olanı olan mekanlar da savaştan nasibini alıyorlar. Havan mermilerinin açtığı oyuklar, roket ve mermi delikleri, binaların savaşa, ” tehlikeli ışığa” bakan cephelerini sürrealist bir tabloya dönüştürmüş.Beyrut, dünyanın en büyük sürrealist eserler müzesi. Üstelik giriş bedava. Peki çıkış var mı?

İran, 1980 – 1989
Cioran’ın, ”İnsan türü ancak kendini mahvedene hayran olur.”sözü geldi aklıma. Haklı galiba.

Liberya, 1996
Uyurken bile…

Liberya, 1996
Başında miğfer, gözlerinde öfke…
Yapabileceğim tek şeyi yaptım; fotoğrafını çektim.

Ruanda, 1994
Beziers Piskoposu, Fransa’nın güneyindeki Katoliklerin, Katharlara karşı başlattığı Haçlı Seferi sırasında şöyle der: ”Hepsini öldürün! Tanrı kendininkileri ayıracaktır”

Nepal, 1988
İdeolojilerin sonu mu ?

Azerbaycan, 1992
Yanan bir binanın ateşiyle aydınlanan yüzünde, kederden başka bir şey görmedim.

Azerbaycan, 1992
Patlattığı topun gürültüsü yüzünden kulaklarını tıkayan bu askerin, bir an yaptığı işten pişmanlık duyduğunu hayal etmek istedim.

Kuzey Irak, 1990 – 1991
Göç.

Kuzey ırak, 1990 – 1991
Bu, ” açlığın eli”dir. Her savaşta görülür.
Bazen savaş olmasa da!

Filipinler, 1986
Savaşta günbatımı, bir yorgunluk anıdır.

Kuzey Irak, 1990 – 1991
Ekmek Kavgası.

Romanya, 1989
Çiçek her yerde güzel, özellikle burada. Açılmaz bir mühür gibi.

Afganistan, 1983 – 1996
Umarım, soğuk tank namlusunun bir tahtaravalli olmadığını, o tankın içinde bir asker yada paletlerinin altında ezilmiş bir ceset olmadan önce öğrenme şansı olur.

Lübnan, 1982 – 1997
Bir ‘İstanbul Hatırası’ gibi… Hayatıma yön veren hava korsanlarından yanlızca biri. Peki ya diğerleri? Onları mesleğe kazandırdım…

Lübnan, 1982 – 1997
Yorumsuz.

Lübnan, 1982 – 1997
Hep merak ettim:Kaçırdıkları uçağın kanatları üzerinde şov yaparken acaba ”Kanatların Üzerinde Yürünmez” yazısına dikkat ettiler mi?

Lübnan, 1982 – 1997
Bugün değişik bir şey yapmaya karar verdim.Beyrut’un lunaparkına gittim. Yalnız değildim., Dürzi bir milis vardı.Onunla atlıkarınca ve çarpışan arabalara bindik. Çok mutlu oldu.Güldü, güldü…

Lübnan, 1982 – 1987
Bütün arzusu, zaferin başka dinlerin Tanrılarının da tanık olmasıydı.

Lübnan, 1982 – 1997
Savaşın ortasında en büyük eğlenceleri Rus ruleti oynamak.Bizim için bir mizansen düzenlediler, hemde gerçek kurşunla silahlarıyla.
Korktum. Çok şükür bir kaza olmadı. Ama ertesi gün bana poz verenin, başka bir ölüm oyunu oynarken öldüğünü öğrendim.

Lübnan, 1982-1997
İsyan, dua, yakarış, öfke…Tanrım, bu yaşlı kadının sesini duy!

Lübnan, 1982 – 1997
Askerin önünde, namlusunu yönlendirdiği yerde bir hedef yok.
Kendini elindeki silahıyla özdeşleştiren, elindeki silahı bir organına dönüştüren bu savaşçı, sadece aldığı haz nedeniyle ateş ediyor. Bu haz, nedenleri ve sonuçları itibariylegerçekten de korkutucu.

Lübnan, 1982-1997
”Lübnan’da sadece askerlerin savaştığını
sanmıyorumdum. Dünyayı saran kara yüzlü teröristlerin yuvasını dağıtan İsrail ordusuna teşekkür bile etmiştim içimden.Ancak Time’a kapak olan fotoğrafta, yıkıntılar arasında kaçışan çocuklu kadın, yanıldığımı farkettirdi bana.Bu fotoğrafla, savaş kurbanlarının günahsız siviller olduğunu ”Ne olur durdunsunlar bu savaşı” diyordu mektubunda Amerikalı bir kadın.Ya bu fotoğraf dünyanın en ünlü dergisinde kapak olmasaydı…Ya bu fotoğraf yerine, gözlerinde kin ve nefret, silahlı bir askerin fotoğrafı tercih edilseydi?

Lübnan, 1982-1997
Filistinli minik Ayşe, Falanjist milislerin kuşattığı Sabra Mülteci Kampı’nda ,
bomba patlamaları arasında doğdu. İsrail jetleri, ”Kfir” lerin havayı yırtan
sesi ve çevresinde yükselen alevler.

İran, 1980 – 1989
İran Beheşti – Zehra 1989 ”Cinayeti öğrendiler… Onlara öylesine
heyecan veriyorduki bu, spor olsun diye birbirlerini öldürmeye
başladılar ve savaşı buldular; en büyük adım buydu onlar için…”
(Bernard Shaw)

Lübnan, 1982-1997
Belki de birkaç saat önce , o, sevgilisi gibi sarıldığı silahıyla bir can aldı. Kimbilir belki de bir kaç saat sonra, benzer bir silahla öldürülecek.