İz Tv’ye yaptığım Dünya Güncesi kuşaklarının en sonuncusu Slovenya oldu. Avrupa’nın bu genç ülkesinin bizler için önemli kılan, engelliler için dost bir başkente sahip olması.

Başkent Ljubljana, Orta Avrupa’da Adriyatik Denizi’yle Alpler arasında kalmış dinamik bir kent. Sahip olduğu konumu sayesinde geçmişten bugüne Avrupa’nın kalbinden Akdeniz’e bir geçit imkanı sağlamış. 300 bine yakın nüfusuyla ülkenin en kalabalık şehri olan Ljubljana, tarihte yüzlerce yıl boyunca ticari kavimlerin ve göçmenlerin uğrak yeri olmuş. Bugün sakin görünümüyle adeta bir biblo kent.

Başkenti ikiye bölen nehirde yapılan kısa gezinti, başkentlilerin yeşilin ve tarihin korunması konusunda muhafazakar olduklarını göstermeye yetiyor.  İki yakada sıralanan eski binalar, birbirinden farklı taş köprüler ve her boşluğu cömertçe dolduran yeşil.

Ljubljana’da, zihinsel engelliler için eğitim-öğretim sunan, iş imkanları yaratan, sağlık bakımı ve rehabilitasyon hizmetleri sunan bir merkez olan Draga, epey ilgimi çekti.  Düzenlediği programlarla toplumsal hayatın gerisinde kalmamak için ihtiyaç duyan engellilere destek olan Draga, bir takım uyum programları yürütüyor. Bu programlardan birini başkentteki Violin Cafe’de gördük.

Biraz destekle engelsiz bir yaşamın mümkün kılınabileceğinin ispatını olan bu uyum programları, zihinsel engellileri toplumsal hayata katarak, onların para kazanmalarını ve özgüvenlerinin gelişmesini sağlıyor. Violin Cafe’de çalışan garsonların bir kısmı zihinsel engelli. Vardiya sistemiyle çalıştıkları için sadece Blaz ve Dejan’la tanışma imkanı yakaladık. Yüzlerinden gülümseme eksik olmayan Blaz ve Dejan, sadece toplumsal hayata adapte olmakla kalmıyor, çalışıp para kazanıyor. Bu sayede sosyalleşiyor ve daha fazla seçim şansına sahip olabiliyorlar.

Blaş ve Deyan sadece birer örnek; başkentin engelsiz bir yaşam sunmak için sunduğu çözümler arasında başkaları da var.

Bedensel engelliler, şehirde tekerlekli sandalyeyle yardım almadan dolaşabiliyor. Tek başına evden
çıkıp, işlerine gidebiliyor ve gündelik hayatlarında hiçbir aksama yaşamıyorlar.

Şehrin her bir sakininin ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde düzenlenmesi eşitlikçi ve özgürleştirici bir yaklaşım. Dünyanın bundan mahrum olan kesimlerine bir nimetmiş gibi gelen bu durum, aslında olması gereken.

Kaldırımların bile araçlarla işgal edildiği şehirlerimizde yakın zamanda görmeyi hayal ettiğimiz engelsiz parkurlar, Ljubljana’nın tümüne yayılmış durumda. Üstelik belediyecilik hizmetleri de engelli, yaşlı, hasta ve hatta bebekli vatandaşlara kolaylık sağlamayı hedefliyor.

Şehrin meydanını süsleyen anıtlar, binalar ve köprüler turistler için adeta bir çekim merkezi. Küçük bir
başkent olmasına rağmen, müze ve galerilerin sayısı fazla. Ljubljana’da halkın her kesimini kucaklayan bir sanat ve kültür hayatı hakim. Kültür ve sanatın birleştirici etkisine rağmen şehir hayatından bunalanlar için en elverişli kaçış noktaları parklar ve ormanlar.

Bled

Slovenya Alpleri’nin eteğinde, şairlere, yazarlara ilham kaynağı olmuş güzelliğiyle Bled, başkentin kuzeydoğusunda yer alıyor. Adeta ikinci bir cennet olarak adlandırılan bu şehri kuşbakışı izlemenin en iyi yolu kaleye çıkmak.

Bled, güzelliğini buzul gölüne borçlu. Buzul gölündeki adaya ulaşımı sağlayan “Pletna” adı verilen
motorsuz tekneler, gün boyu adadaki kiliseye turist taşıyor.

Kilise kulesine gelen her turist, çanı çalmaya çalışıyor, böylece dileklerinin kabul olacağına inanıyor. Bled’in yakınındaki Radovljica şehri, tarihi sokakları ve sakin görüntüsüyle bir film platosundan farksız. Adeta bir yavaş şehir. Alpler’in taşıdığı temiz hava şehrin kalbine kadar ulaşıyor. Radovljica’daki ‘Lectar Restoran’ aynı zamanda bir müze atölye. 18. Yüzyıldan beri sürdürülen zencefilli kurabiye pişirme geleneği restoranın alt katındaki mutfakta ziyaretçilere gösteriliyor. Her bir kurabiye sadece lezzetiyle değil, görünümüyle de iştahları kabartıyor. Öyle ki, insan yemeye kıyamıyor.

Piran

Adriyatik Denizi’ne sırtını dayamış bir Ortaçağ şehri Piran. Denize atlayacakmışçasına yarımadanın en ucuna yerleşmiş bir şehir. Dar sokakları mutlaka Tartini Meydanı’nda buluşuyor.

Osmanlı akınlarına karşı, zamanında inşa ettiği surlarla korunmuş Piran’da, Piri Reis’in sergisini yakalamak güzel bir tesadüf oldu. Bilgiye değer veren, onu tüm insanlığın paylaşması için göz önüne çıkaran ve koruyup büyüten toplumlar, daha özgür, eşit ve adaletli bir dünya için çabalıyor. Bu çaba henüz tanımadıkları torunları için veriliyor. Avrupa’nın orta yerindeki bu küçük ülke, geleceğe dair umut veriyor; örnek oluyor.