Dünyanın en önemli finansal merkezlerinden biri olan Zürih, İsviçre’nin en büyük şehri ve başkenti. Her şeyin yolunda gittiği, insanların genelde toplu taşıma kullandığı, trafik yoğunluğunun pek de sorun olmadığı, sakin bir şehir. Bunun en önemli nedenlerinden biri şehrin nüfusunun 400 bini bile bulmayışı olabilir diye düşünülebilir. Tabii, tek neden bu değil. Sadece Zürih’te değil, İsviçre’de özellikle İstanbul’da yaşayanlara ütopik gelebilecek yaşamlar sürmekte. İstanbul’da yaşayan hangi kişi, ofisinden çıkıp gölde yüzdükten sonra, parkta sandviçini yiyip, sonra tekrar ofise döndüğünü hayal edebilir? Zürih’te bu mümkün.

Şehrin ve hatta ülkenin zenginliğinden, yeşilinden, kültüründen bahsetmek yerine bir turist olarak kısa zamanda ne kadar gezilebilir belki de onu anlatmam lazım. Tabii ki, birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi altyapı ve ulaşım sorunu olmadığı için, İsviçre’de aynı gün içinde farklı şehirlerde bulunmak, gayet mümkün.

Zürih yürüyerek keşfedilebilecek bir şehir. Yorulduğunuz anda şehri bir baştan bir başa dolaşan tramvaylara binebilirsiniz. İsviçre’de taksiye binmenin pahalı olduğunu bilmekte fayda var.

Sakin bir şehir olan başkentte göl kıyısında vakit geçirebilecek alternatif çok. Gölge gezinti birçoklarının tercihi.

Yvoire

Öğrenci şehri olan Lozan da görülmesi gereken şehirlerden biri. Zürih’ten trenle 2 saat 40 dakikada ulaşabileceğiniz Lozan’ın kıyısı bulunan Leman Gölü, hele de Pazar günleri uzun bir tekne seyahati için biçilmiş kaftan. Bu tekne seyahatleri, turistleri Fransa kıyısındaki kasabalara da ulaştırıyor aynı zamanda. Evian, Yvoire, Thonon gibi küçük ve sevimli turistik kıyı köylerinde dolaşarak zaman geçirmek mümkün.

Yvoire, sevimli bir Fransız köyü. Lozan’dan yola çıkan tekneyle, Leman Gölü kıyısındaki birçok kasabada durduktan, yolcu indirip, yolcu aldıktan sonra 2 saati aşan bir süre sonunda Yvoire’a varılıyor. Bu seyahat, İstanbul’daki adalar seferini anımsatıyor insana. Tek farkı biraz daha uzun sürüyor olması.

Ortaçağ’dan kalma köy, bugün turistik bir merkez halini almış. 14. Yüzyıldan kalma binaların sıralandığı dar sokaklar, hele de yılın bu mevsiminde çiçeklerle bezeli. Yüzlerce insanın doldurduğu taş yollar hatırı sayılır bir kalabalığı ağırlıyor.  Öyle ki, acıktığınızda veya bir kahve içmek istediğinizde yollara sıralanmış restoranlarda veya kafelerde yer bulmak neredeyse imkansız. Müşteri memnuniyeti konusunda işletmelerin epey duyarsız davrandıklarını da belirtmeden geçemeyeceğim. Belli ki, turiste doymuş durumdalar.

Fransa’nın en güzel köylerinden biri sayılan Yvoire, sakince gezilebilecek kadar küçük. Köyün merkezindeki turizm ofisi, yabancıların nokta atışı yapmalarını sağlayacak bilgilerle donanmanızı sağlayabilir. Bu bilgiler de, köyün kilisesini ve köydeki “Cinq Sens” bahçesini gezmenizi içeriyor. Köyün kilisesine girip çıkmak birkaç dakikanızı alabilir, bahçe ise Ortaçağ’dan kalma Fransız şatolarının bahçelerine benziyor ve girişi ücretli.

Cenevre

İstanbul’dan 3 saatte uçulabilen Cenevre’ye, Zürih’e uçtuysanız trenle de ulaşmak mümkün. Ancak tren bileti fiyatlarının uçak biletleriyle yarıştığını söylemekte fayda var. Yine de İsviçre’nin en sevdiğim şehri olduğu için Cenevre’ye gidilmesi gerekir. Üstelik henüz gidememiş olsam da, CERN laboratuvarı da Cenevre’de bulunuyor.

Cenevre Gölü kıyısına bakan şehir, parkları, müzeleri, kültürel etkinlikleriyle ve sakinliğiyle, büyük ve kaotik şehirlerden gelenler için gerçek olmayacak kadar güzel görünebilir.

Göl kıyısında yapılacak bir gezintide birçok insan size ‘jet d’eau’yu(su fıskiyesi) işaret edecektir. Jet d’eau’nun tek özelliği suyu 140 metre yukarı fırlatması ki Cenevre’de belki de görüp görebileceğiniz en hızlı etkinlik bu. (CERN’deki deneyi saymazsak!) Bir de çiçek saati var. İsviçre’de birçok yerde karşınıza çıkan bu çiçek saatini bu kadar özel kılan, ülkenin saatleriyle ününü dünyaya salmış olması. Sadece saat de değil, İsviçre’de çikolata, bıçaklar, tatlılar vs. gibi dünyanın en iyilerini bulmak mümkün. Tabii ki, yüksek fiyatlara.

Cenevre’de de tüm İsviçre’de olduğu gibi spor insan hayatında önemli bir yere sahip. Bisiklet, rafting, yelken, buz hokeyi, futbol ve elbette ki kayak… Spor İsviçreliler için bir yaşam biçimi. Öyle ki, spor kazaları da olağan karşılanıyor. Sokakta yürürken bile ayağı kırık birçok insan görebilirsiniz.

Dünya mutfağının en güzel örnekleri bulabileceğiniz Cenevre’de ağzının tadını bilenler için müthiş seçenekler bulunuyor. Bunun en önemli nedeni de şehrin kozmopolit yapısı. Nüfusun neredeyse yarısını yabancıların oluşturduğu Cenevre’de, şehrin doğal dokusuna aykırı bir bina, olumsuz bir davranış veya her an başınıza bir kaza gelmesi riski olmadan rahatça gezebilir; içme suyu ihtiyacının%80’inin gölden karşılandığı bu şehirde çevre kirliliğine maruz kalmadan güvenle yaşayabilirsiniz. Tabii ki, bunun da bedeli yüksek. 2010 yılında yapılan araştırmaya göre Cenevre’nin dünyanın en pahalı dördüncü şehri olduğunu, buraya gelmeden önce bilmeniz gerekir.