“Kozmostan mikrokozmosa her şey fotoğraf için malzeme olabilir.”
Bu röportaj ilk kez, 15 Nisan 2015 tarihinde Ford Blog’ta yayınlanmıştır.
Merhabalar Coşkun Bey. Onlarca ödül, uluslararası sergiler, başarılı belgeseller, dünyanın en büyük uluslararası yayınlarda çıkan fotoğraflar, savaş muhabirliğiniz, kitaplarınız… Hayatınızın merkezinde yer alan fotoğrafçılık mesleğinize nasıl başladınız?
Hayatımın merkezinde yer alan fotoğrafa başlamam çocuk yaşta kuzenim Fahri Aral’ın bana hediye ettiği 6/6 tek mercekli antika makinayla gerçekleşti. Tek mercekli basit bir yay düzeneği ile açılan optüratör ve üç farklı boyutta sürgülü diyaframa sahip 1930’lardan kalma makinamın tekli merceği kırıldığında, bir gözlükçü yakınımdan aldığım farklı mercekler ve onlarla çektiğim fotoğraflardaki
deformasyonlar, beni bu dünyada daha meraklı, daha araştırmacı bir konuma getirdi. Tabii ardından sahip olduğum diğer basit makinalar, hayalini kurduğum, rüyalarıma giren refleks makinalar, 15-16 yaşlarımda artık beni fotoğraf dünyasının bir yolcusu yaptı. Tabii ki meraklı, gezgin, belgeselci bir bakışla…
Belgesel fotoğrafçılığının diğer türlerden farkı ne? Türkiye’de belgesel fotoğrafçılığının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Belgesel fotoğraf, diğer adıyla “göz tanıklığı”dır. Başka türlerden farkı; doğru yerde doğru zamanda, beyin-göz-parmak ortaklığı ile zamanı dondurmak… Çocukluktan başlayan estetik kaygı, sanat ortamında büyümek ve ardından bu alanda alınan eğitim sizi ve çalışmalarınızı otomatik olarak yerelden ulusala, ulusaldan evrensel platforma taşır. Türkiye’de belgesel fotoğraf hep vardı ama şu anda zirvede diyebilirim. Düşünün; dünyanın en önemli yarışmalarında genç meslektaşlarım bir değil birkaç ödülle hak ettiği yere getiriyor mesleğimizi.
Belgeselcilerin özelliklerinden biri de çok gezmeleridir. Peki, gezginlik bir tutku mu? Şimdiye kadar nereleri gezdiniz?
Gezgin olmak merakla başlayan bir tutku. Okumakla, dinlemekle beyinde başlar; ardından sizi bir “düş gezgini” yapar. Gerekli donanım ve imkanlarla iz sürer ve farklı iklimlere, coğrafyalara sürükler. Bazen bu izler sizi tarihin derinliklerine, bazen farklı lezzetlere, bazen de renkli yaşamlara ulaştırır. İz sürerken
fotoğraflarınızla beyinlerde iz bırakırsınız…
Yeryüzünde Antarktika dışında bütün kıtaların neredeyse yüzde doksanında iz sürdüm. Gidemediğim birkaç ülke kaldı… Bunlardan en önemlisi Kuzey Kore. Defalarca gitmeme rağmen hep gitmeyi istediğim ülkelerin başındaysa Hindistan var tabii.
Dijital fotoğrafçılık işinizi nasıl değiştirdi? Etkilerinden bahsedebilir misiniz?
Uzun bir süre analogda direndim. İlk kez 2003’te Afganistan cephesinde kullandım dijital makinayı. İnanılmaz bir rahatlık. 1980’li yıllarda bugünkü özelliklere sahip dijital makinam olsaydı sanırım dünyayı sarsacak fotoğraflar çeker, belgeseller yapardım.
Dünyanın en önemli dergi ve ajanslarıyla çalışan bir fotoğrafçı olarak amatör fotoğrafçılara bir tavsiyeniz var mı?
Bence artık fotoğrafın amatörü yok. Cep telefonlarıyla bile muhteşem fotoğraflar çekiliyor. Önemli olan hangi alanda olursa olsun hikayesi olan, bakanın izleyenin dünyasında bir yolculuk yaptıracak fotoğraflar çekmek. Kozmostan mikrokozmosa her şey fotoğraf için malzeme olabilir.
Ford Trucks Sanat Atölyesi Uluslararası Fotoğraf Yarışması’nın bu seneki Seçici Kurul Danışmanı sizsiniz. Yarışma hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ford Trucks Sanat Atölyesi bence belgesel fotoğrafta bir devrim. Karayolcunun bilinmez dünyasına yönlendirilen objektifler muhteşem doğası ve benzersiz kültürel zenginliğe sahip ülkemizin ulaşılamayan, bilinmeyen kesitlerini bize yeniden keşfettiriyor. Hele bu etkinliğin uluslararası olması olayın boyutuna çok daha önem katıyor.
Siz de yollarda uzun yıllar zaman geçirdiniz, sizce yollarla fotoğrafçılığı buluşturan şey nedir?
Yollar bir ülkenin can damarlarıdır. Yollarda yolcu olmak tıpkı Jules Verne’nin Nautilus’u ile insan vücudunda dolaşmak gibi. Hele fotoğraf gibi misyonu da yüklenip yollarda olmak muhteşem bir olay. Işığın, grafiğin sürekli değiştiği bir zaman yolculuğundan farklı kesitleri teknolojinin bir aracı ile dondurmak. Değişime tanık olmak ama en önemlisi göz tanığı olduğunuz “An”ı insanlık ile fotoğrafla paylaşmak. Yollarda çekilen her fotoğraf binlerce düş gezgininin yollara düşmesini sağlayan bir işaret fişeği gibi.
Bu kadar dolu bir hayat gerçekten çok etkileyici! Deneyimlerinizi ve birikiminizi nasıl aktarıyorsunuz? Coşkun Aral’ı önümüzdeki yıllarda nerelerde göreceğiz?
Geçen yıl ustam Ara Güler’in bir sergisi için bulunduğum İsveç’te bana sunulan bir proje kapsamında mülteciler üzerine bir çalışma hazırlıyorum. Farklı bir sunumla 40 yılı aşan meslek yaşamımda karşılaştığım farklı ülkelerden İsveç’e sığınan mülteci portreleriyle Ağustos ayında Landskrona’da bir sergi açacağım. Bu arada belgesel çalışmalarımı hem yöneticisi olduğum İZ TV ve CNN TÜRK’te sürdürürken fotoğrafla ilgili sosyal sorumluluk aktivitelerime gerek Türkiye’de gerek ülke dışında devam ediyorum.
Sorularımızı yanıtlayarak bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz!
Ben teşekkür ederim.