17 Haziran’da dünya basınındaki haberler, Güneydoğu Asya’da yıllarımı geçirdiğim bir coğrafyada tanık olduğum kanlı bir savaşın sona erişini müjdeliyordu. Moro İsmali Kurtuluş Cephesi’nden (MİKC) çoğu 50 yaşın üzerinde 145 savaşçının kayıt altına alınarak sembolik silah bırakması; 40 yıl süren 120 bin kişinin hayatına mal olan bu savaşa noktayı koymuş oldu.
27 Mart 2014 tarihinde hükümetle MİKC arasında imzalanan Bangsamoro Barış Anlaşması’na göre Müslüman olan Bangsamoro halkı geniş bir özerkliğe sahip olacak.
1985 yılında ülkenin tek adamı Ferdinand Marcos’a karşı başlayan ayaklanmaları izlemek üzere Filipinler’deydim. 2.Dünya Savaşı’nda bir kahramanken bir diktatöre dönüşen Marcos ve hanedanının çöküşüne ve ülkeden kaçısına tanık oldum. İspanyol sömürgeciliği ile başlayan, ardından Amerikan ve Japon istilalarıyla savaş ve felaketin eksilmediği Filipinler’de tıpkı kendi coğrafyama benzer konular vardı.
16.Yüzyıl’da, Macellan’ın Filipinler’in Cebu Adası’nda, Müslüman savaşçı Lapu Lapu tarafından öldürülmesinden bu yana, bölgede savaş hiç eksik olmadı. Giderek yayılan Hristiyanlık, azınlıkta kalan Müslümanlar’a artan baskı ve şiddet, çatışmaları körükledi ve yüzyıllar sürecek bir savaşın tohumlarını attı.
Marcos döneminde Filipinler’de ülke genelindeki baskı, özellikle Müslümanlar’ın yaşadığı bölgelerde yoksulluk, açlık ve hatta dinsel ve ulusal soykırımlara dönüştü. Gerek Marcos’un ordusu gerek onun desteklediği paramiliter gruplar, ülkenin kuzeyindeki Komünist Yeni Halk Ordusu ve güneyindeki Moro Müslümanları’na karşı katliamlar yaptı. Marcos yönetiminin Müslümanlar’a karşı sürdüğü baskılara karşılık 1972’de kurulan Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin ikinci adamı Haşim Selamet, Moro İslami Kurtuluş Cephesi adında bir örgüt kurdu. MİKC, Müslümanlar’ın yoğun olduğu Mindanao, Sulu, Palawan ve TawiTawi gibi adalarda Filipin devletine karşı açık silahlı bir savaşa başladı.
Bu savaşın yoğun olduğu 85-86’larda bölgeye gitmiş ve Haşim Selamet’le tanışmıştım. Marcos’un gidişinden sonra bile savaş devam ediyordu. Bölgeye defalarca yaptığım yolculukların sonucunda beni eğitim kamplarına da aldılar.
Haşim Selamet’in bana ve Türklere sempati duyma sebebinin, 1900 yıllarının başında Sultan Abdülhamit’in kendilerine yardım göndermesi olduğuna da yine kendisinden öğrenmiştim.
Silahlı hareket arada ateşkeslerle durakladı. Provokasyonlar ateşkeslere son verdi. Hareketin içinden çıkan Abdürrajik Ebu Bekir Janjalani, Ebu Sayyaf örgütünü kurdu.
Tıpkı bugün IŞİD’in yapmış olduğu kafa kesmeleri bölgede misyonerlere karşı yapmaya başladılar. Ebu Sayyaf örgütü, Müslüman hareketini birden bire radikalleştirip bölgedeki Hristiyanlara karşı dünya kamuoyunun da dikkatini çeken İslami terör olarak adlandırılan bir hale sokmuştu.
Bütün bunlara rağmen Haşim Selamet, bölgede Müslümanlar’ın özerkliği için bir yandan silahlı gücünü korumaya devam ederken, diğer yandan arabulucu ülkelerle barış sürecini sürdürmeye çalışmıştı. Haşim Selamet, barışı göremedi ama barış yolunun silahlara veda ederek gerçekleşeceğini söylemişti ve haklı çıktı.
Geçtiğimiz günlerde ülkemizden Filipinler’e giden bir grup barış aktivistinin çektirdiği hatıra fotoğraflarında aylarca kaldığım Bangsamoro ormanlarından tanıdık yüzleri de aradım. O dönemde özgürlük için savaştan başka yol göremeyenler, sembolik olarak eskimiş silahlarını teslim ederken gençlerin gözlerinde barışın sağlayacağı yeni yaşamın özlemi fark ediliyordu.
Bu yazı ilk kez, Kafa Dergisi’nde yayımlanmıştır.