Binlerce adadan oluşan Filipinler’in her bir adasında farklı bir zenginlik var. Bu adalardan en büyüğü olan ve iç karışıklıkların eksik olmadığı ada ise Mindanao. Bir taraftan bağımzısızlık isteyen Müslüman gerillalar, diğer taraftan rejimi devirmek isteyen Maocu gerillalar ve bunlara karşı savaşan paramiliter gruplar…
Marcos döneminde tanıdığım Filipinler adeta bir volkanlar ülkesi. Dünyada faal volkanların bulunduğu bu adalarda, doğanın tehlikeli yüzünün dışında, sunmuş olduğu olağandışı zenginlikleri paylaşamayan insanlar, sürekli ölümle burun burunalar. İşte Mindanao Adası’nın en önemli zenginliği de, Davao yakınlarındaki Diwalwal Dağı’ndaki altın madenleri.
İlk olarak 1985’te gittiğim ve adeta bir film platosunu andıran görüntülerle döndüğüm bu madende karışıklık hiç bitmedi. Kan ve gözyaşı bu madenden hiç eksik olmadı. Doğanın sunduğu bu verimli maden, madencilerin can güvenliğini hiçe sayan uygulamalara sahne olurken, büyük şirketlerin de birbirleriyle yarıştığı bir arenaya dönüştü.
Diwalwal Dağı’ndaki altın 1982 yılında keşfedildiğinde, bölge pek bilinmiyordu. Altınla birlikte Güney Mindanao’dan birçok insan dağa koştu ve acemice altın avına çıktı. Hayaller hep iyi bir hayat içindi ama sonuç çoğu zaman hayal edildiği gibi olmuyordu.
Söylenene göre Diwalwal bölgesi, Filipinler’in en büyük altın maden yatağı; kimileri burayı sadece Filipinler’de değil, dünyada en çok altının bulunduğu maden olarak tanımlıyor. Bu da tahmin edilebileceği gibi iştahları kabartıyor. Sadece küçük çaplı madencilerin iştahını değil elbette. Böyle bir durumda işin içine Çinli büyük şirketler de giriyor.
Filipin Merkez Bankası’na göre bölgede yılda 2 milyar peso değerinde altın üretiliyor. Bu da tüm ülke üretiminin %20’sine eşit. Öyle ki Diwalwal madeni yeni keşfedildiğinde, söylentilere göre, buraya giden bir insan sabah kazmaya başladığında akşama kadar zengin oluyormuş. Tabii bu söylentiler sayesinde 1982’den bu yana Diwalwal’ın çehresi de çok değişti. 10 metre genişliğinde ve kilometrelerce uzanan bir patikadan neredeyse 10 kişinin bindiği motorsikletlerle ulaşılan maden bölgesinde, kontrplaklarla barlar, evler, pansiyonlar, bakkal dükkanları, oyun salonları hatta genelevler bile yapıldı. Bölge madenciler için yaşam alanı haline geldi. Tabii bu sahnenin arkasında geride bırakılmış eşler ve çocuklar ya da madene eşiyle birlikte gelmiş ve yerlerini yurtlarını bırakmış aileler, çatışmalar, can güvenliğinden yoksun hayatlar var.
Altın bulunduğu ortaya çıktığında kontrolsüz bir şekilde bölgeye akan kalabalığı idare etmek olanaksızdı. Madene her tür insan geliyordu. Bu da madencilerin silahlanmasına yol açtı. Artık kendi kurallarını koymuşlardı; öyle ki madenciler bölgenin askeri haline dönüştüler. Bu durum, sonunda silahların kiralanmasına kadar vardı. Kendini asker olarak gören madenci artık madende çalışmaz oldu. Silahının kirasıyla geçinmeye başladı. Bu da Diwalwal’ı, Filipinler’in suç oranı en yüksek bölgesi haline getirdi. İnsanlar ölüyor, kayboluyor; kimse bir şey yapamıyordu.
Böyle bir ortamda altın çıkarmak da madencilerin can güvenliğini tehdit ediyordu. Çünkü altıon çıkarma yöntemleri öylesine ilkeldi ki, sonunda birçok madenci ya sakat kalıyor ya da ölüyordu. Dağın yamacındaki ocaklardan çıkarılan toprak öğütülüp çamur haline getirildikten sonra, çok yüksek ısıda cıva ile ayrıştırılıyordu. İşin içinde cıvanın olması korkunç bir felakete zemin hazırlıyordu. Şimdilerde biraz daha modernleşmiş olan madende artık bir fabrika var. Madenden çıkarılan toprak oluklar yardımıyla fabrikaya ulaşıyor. Tabii bir yüzük için gereken altını çıkarabilmek için 20 ton toprağın kazıldığını unutmamak gerek. Bu da Diwalwal’da sadece insan hayatlarını değil, ekolojik dengeyi de alt üst ediyor. Diwalwal’da sular hiç durulmuyor. Buradaki altın sadece eli silah tutan madencilerin değil, Çinli büyük şirketlerin de iştahını kabartmaya devam ediyor.
[su_divider]Siz de kurumsal etkinlik ve söyleşilerinize Coşkun Aral’ı konuşmacı olarak davet etmek istiyorsanız bizimle İLETİŞİM kurabilirsiniz.