Ona ilişkin desenleri, resimleri ilk kez kuzenim Sevim Aral’ın Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken, bana hediye getirdiği restrospektiften tanıdım. Güneydoğu’da Çukurova’da sıtmadan ölen çocukların desenleriydi bunlar. Onunla aramda garip bir bağ kurulmuş oldu. Daha 10 yaşındaydım. İlerleyen yaşlarımda Nazım’ın bir şiirinde, ‘mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?’ mısrasını okuduğumda, Abidin Dino’yu daha tanımamış olmama rağmen, ilişkimiz başlamıştı.

1980’li yıllarda Paris’e yerleştiğimde, Türkiye için dönüm noktası olan bu tarihlerin, benim için de bir dönüm noktası olacağını bilmiyordum. Birçok açıdan ilklerimi yaşayacağım bu dönemlerde, Abidin Dino’yu da tanıyacaktım.

Onu ilk kez bana Yaşar Kemal tanıştırdı. Onunla ilk kez el sıkıştığımda, sanki bir déjà vu yaşamıştım. Hemencecik, “ben sizi tanıyorum Abidin Bey” demiştim. O da bana “ben de seni tanıyorum deli oğlan” dedi. Niye deli oğlan dediğini de hemen ardından açıkladı. Sipa Press’in Türkiye muhabirliğini yaptığım 1977’li yıllardan itibaren, ajansa gönderdiğim tüm çalışmaları izliyormuş. O dönemlerde Türkiye’de yaşanan sağ-sol çatışmalarına ilişkin fotoğraflarımdan ziyade yaptığım dosyaları, özellikle kömür madeni işçilerinin ya da onun dede toprağı Adana’daki ırgatların yaşamlarına ilişkin foto röportajlarımı büyük bir zevkle takip ediyormuş. Bu tanışmamızın ardından beni, her yeni röportajımdan sonra, Paris’te mütevazi stüdyosunun bulunduğu Rue de l’Heure’deki evine beklediğini söyledi.

Limonlu Kek, Sıcak Çay ve Başlayan Bir Dostluk

Tanışmadan sonraki ilk gidişimde, elim boş gitmemek için limonlu kek götürmüştüm. Eşi Güzin Hanım bana çok sıcak davranmıştı. Abidin Bey, meğer limonlu keki çok seviyormuş. İyi bir tesadüf olmuştu. Bana daha önceden çizmiş olduğu bir deli portresini hediye etmişti. Oturup sohbet etmiştik. Ona yapmış olduğum röportajlarımı anlatmıştım. Benim fotoğraflarıma bakıp, öykülerini dinlemeyi çok seviyordu. Hemen hemen her öykünün ardından da bir desen çiziyordu. Bu ilk gidiş, bizim için bir başlangıç olmuştu. Bundan sonra her seyahatimin ardından evine gidecektim.

Abidin Dino Belgeseli | Coşkun Aral ve Haberci’den

Birçok kez, Güzin-Abidin Dino çiftini ziyaret ettim. Güzin Hanım bazıları için oldukça sert biriydi ama bana hep samimi davranıyordu. Belki de bu nedenle her gidişimde ayrı bir heyecan duyuyordum. Abidin Paşa’ya her seferinde yeni bir öykü anlatmak için sabırsızlanıyordum. Benim fotoğraflarımın ve öykülerimin onda uyandırdığı imgeler hemencecik kağıda bir desen olarak akıyordu. Paris’teki küçük stüdyosu benim için adeta bir ibadethane halini almıştı.

Veda

Sonra hastalandı. Ölüm vakti yaklaşmıştı ve onu son kez hastane odasında ziyaret etmiştim. Burnunda ve ağzında hortumlar vardı. Kulağına eğilip, “ben geldim, nasılsın?” diye fısıldamıştım. Sessiz konuştuğum için kızmıştı, kendisi sesini yükseltemiyor olabilirdi ama duyabiliyordu. Bana “ciğerlerimde Boğaz vapurları dolaşıyor” dedi. Ona son çektiğim fotoğrafımı getirmiştim. O da bana hastane odasında, hasta yatağında karaladığı bir deseni verdi.

Bundan 10 sene önce 7 Kasım’da aramızdan ayrıldı Abidin Dino. Birçokları için çok acı verici oldu bu ayrılış. Benim için de öyle. Hâlâ Aşiyan’daki mezarını ziyaret ederim. Ona gittiğim bölgelerden topladığım taşlardan getiririm. Belki o taşlardan koku alıyordur ve çizgilerini çizmeye devam ediyordur diye. Ona verdiğim sözü bir gün mutlaka tutacağım. Mutluluğun fotoğrafını ben çekeceğim.