Güney Afrika, kara kıtanın en ucunda, iki okyanusun buluştuğu birbirinden farklı özellikleriyle turizmin en önemli destinasyonlarından biri. Her ne kadar safari turlarıyla dikkati çekse de, ülkenin renkli kültürü keşfedilmeye değer. 1991’e kadar devam eden apartheid politikaları nedeniyle, Güney Afrika Cumhuriyeti büyük acılara sahne oldu. Bugün apartheid üzerinden çeyrek asırdan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen, bir zamanlar var olan sınıf ayrımcılığının izleri tamamen silinmiş değil.İnsanlık tarihinin en önemli ayakizlerini barındıran Güney Afrika’da, Kimberly yakınlarında 1924 yılında Taung çocuğu olarak adlandırılan bir hominid yani ‘insanımsı’ keşfedilmişti. 2,5 milyon yıl önce yaşayan insan atamız, iki ayağı üzerinde yürüyebiliyordu. 1947’de keşfedilen ve Bayan Ples olarak adlandırılan, plesianthropus yani ‘neredeyse insan’ olarak adlandırılan fosil ve ardından Tanzanya’da bulunan homo habilis yani ‘yetenekli insan’ fosili, antropologlar için kıtanın önemini ortaya koyuyor. Ne var ki, bilim insanları bu keşiflerle ilgilenirken, Güney Afrika’da apartheid ilan edilmişti. Beyaz olmayan Güney Afrikalılar baskıya uğruyor, kamu tesislerinden yararlanamıyor hatta beyazlarla aynı ortamlarda bile bulunamıyorlardı.
Kelime olarak ayrım anlamına gelen apartheid, sadece beyazları siyahlardan üstün tutmakla ve ayırmakla kalmıyor; siyah toplumu da kendi içinde kabilelere ayrıştırıyordu. Apartheidin bitmesi kolay olmadı, baskıya direnen siyahlar tutuklandı, öldürüldü, evlerinden sürüldü ve her türlü zulme maruz kaldılar. 20. Yüzyılın ikinci yarısı 1994’te yürürlüğe giren yeni anayasaya kadar, ırk ayrımcılığıyla tarihe damgasını vurmuş oldu. İki okyanusun kucaklaştığı Güney Afrika, halkların kucaklaşmasını ancak 20. yüzyılın sonlarında görebildi. Oysa bu topraklar insanlığın beşiğiydi.
Bu dönemde ekonomik krizler nedeniyle para birimi Rand değer yitirse bile Güney Afrika, dünyanın en önemli teknolojik çalışmalarının yapıldığı, tarım ve hayvancılık alanında örnek alınacak zenginliğini korudu. Geçmiş yüzyıldan günümüze kadar altın, elmas gibi değerli madenlerin yanısıra kömür üretiminde de ilk sıralarda yer alan ülke; turizm alanında da önemli bir gelire sahip. Ömrünün büyük bir bölümünü hapislerde geçirdikten sonra ülkesinin kaderini değiştiren, ırkçılığa karşı mücadelenin simgesi haline dönüşen Nobel ödüllü Nelson Mandela’nın yönetiminden sonra, yolsuzluklar ve istismarlar gündeme geldi. Ancak ülke bütün olumsuzluklara rağmen, eğitimde fırsat eşitliği ve sağlık sistemindeki reformlarla dünyada kendinden söz ettiriyor.
En Renkli Siyahi Kabile: Zulular
Irk ayrımcılığına maruz kalan etnik gruplardan biri olan Zulular, KwaZulu Natal bölgesinde yaşıyor ve bugün dünyanın en ünlü kabilelerinden biri sayılabilirler. Tarım ve hayvancılık dışında turizmle de geçinen kabile üyeleri, geleneklerine bağlıdır. Kadınların ev işleriyle ilgilendiği ve erkeklerin de hayvanlarla uğraştığı toplum üyeleri, evlerini beraber inşa eder. Sıcak ve soğuk havadan korunmak için evlerin dışı çamurla sıvanır. Bu çamur inek gübresiyle karıştırılıp, zemine de sürülür. Kadınlar sıva işlerini yaparken, erkekler de dalları dama döşer. Bu ortak çalışma biçimi, turizmle daha da pekişmiş durumda. Ziyaretçi akınına uğrayan Zulu bölgesinde, turistler Zulu halkının törenlerine tanıklık etmekle kalmıyor; onların el sanatlarından satın alarak ekonomik katkı da sağlıyor. Ne var ki, geleneksel Zulu yaşamı daha çok ziyaretçiler için sürdürülüyor gibi duruyor. Küreselleşen giyim tarzı, Zulular’ı da dışarıda bırakmış değil ama en azından törenlerde hala geleneksel kıyafetlerini giyiyorlar.
Bartolomeu Dias, 1488 yılında Afrika kıtasının en güney ucundan geçtiğinde, buraya Fırtınalar Burnu adını vermişti. Bu adı Portekiz kralı II. John, Ümit Burnu olarak değiştirecekti çünkü doğuya yepyeni bir kapı açılmıştı. Böylesi tarihi bir keşfi yapan ilk Avrupalı olan Dias, keşfinden 12 yıl sonra, kendi deyimiyle Fırtınalar Burnu açıklarında, fırtınaya kapılan gemisinin batmasıyla hayatını kaybedecekti. 16 ay süren seyahati boyunca Portekizli kâşif, Afrika kıtasının batı kıyılarını keşfetmişti. Ondan sonra Vasca de Gama, Ümit Burnu’nu aşacak ve Hindistan’a ulaşacaktı. Dias’ın hayatını kaybettiği bu sulara 3,5 asır sonra bir Osmanlı ulaştı ve Güney Afrika’da bir aile kurdu.
[su_button url=”http://haberci.com/2017/10/02/coskun-araldan-cekirdektenfincana-kahvenin-hikayesi-belgeseli/https://www.neredekal.com/blog/coskun-aralin-guney-afrika-notlari-apartheid,-zulular-ve-efendiler/” target=”blank” background=”#e57069″ color=”#ffffff” center=”yes” icon=”icon: arrow-circle-o-right”]Coşkun Aral Tarafından neredekal.com için hazırlanan bu yazının devamını okumak için tıklayın.[/su_button]