Coşkun Aral, Esquire.com’dan Özge Dinç’in konuğu oldu; hayatını, mesleğini, fotomuhabirliği ve savaşları anlattı. Özge Dinç’in hazırladığı yazının tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz.
—Fotoğraf: Serkan Eldeleklioğlu

Coşkun Aral’la bir kahvecide buluşuyoruz, bugün ona fotomuhabirlik hakkında sorular yönelteceğim. Ancak ne yaparsam yapayım, sorularım sığ kalacak; çünkü bunca yıl nelere şahit olduğunu ancak anlattığı kadarıyla bilebilirim. Coşkun Aral’ın sözleri de düşüncemi doğruluyor: “Bir gün birileri görsellik depoma çip takıp neleri gördüğüme bakarsa iyi bir arşiv çıkacağını düşünüyorum; çok ciddi şeylere tanık oldum.”

**

“Ben Siirt’te doğdum,” diye anlatıyor Coşkun Aral. “İlkokul 1’de İstanbul’a gönderildim; kayıt olmak için verem olmadığıma dair bir belge almam gerekiyordu ama Siirt’te doktor yoktu. Diyarbakır’da vardı, ama aralarındaki 200 km’yi asker durdurduğu için 4-5 saatte alabiliyorduk. Askerlerle böyle tanıştım; mahrumiyet bölgesi olduğu için askerler oraya gönderilmekle cezalandırıldığını düşünürdü. Bunları sorgulayarak hayata başlıyorsun, anlatmak istiyorsun; bunun için de muhabirlik en doğru meslek.”

**

Coşkun Aral’a savaşlara ilgisinin nedenini soruyorum; dünyada yüzlere, binlerce fotomuhabir savaşlarda hayatını kaybetmişken onu oraya gitmeye çağıran şey neydi? “Anlatmak,” diyor. “Gençlik dönemimde sağ kalma dürtüsü de vardı; belki korkmak için gidiyordum, korkunca daha çok heyecanlanıyordum. Gençlikte cinsel dürtülerimin bile beni oraya götürdüğüne inanıyorum. Çünkü çoğu şeyi içgüdülerimizle yapıyoruz,” diyor.

“Ben diz protezlerimi takmayı düşünüyorum artık, doktora gittim; bana ‘Bu ayaktan ne geçmiş?’ dedi, ‘Top arabası,’ dedim. Bunları giderken biliyorsun tabii; ama sonuçta o risk burada da var.”