Coşkun Aral, Barış Pınarı Harekatı ile gündeme gelen savaş muhabirliği konusuna dair DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in hazırladığı “Çatışma Ortamında Gazeteci Kalmak” dosyasına konuk oldu.

Ara verilen “Barış Pınarı Harekâtı” sırasında tartışılan konulardan biri de bölgeden yapılan yayınlar oldu. Gazeteci Coşkun Aral, çatışma ortamında da haberciliğin gözetilmesi gereken mesleki ilkeleri olduğunu söylüyor.

“Ben çok sayıda savaş ve çatışma izledim ancak savaş muhabirliği terimini kullanmayı tercih etmiyorum. Çünkü ben muhabirim, savaşa da giderim, düğüne de, festivale de…”

Bu sözler gazeteciliğin duayenlerinden, dünyanın birçok yerinde sayısız savaş ve çatışma izlemiş olan Coşkun Aral’a ait.

DW Türkçe’ye konuşan Aral, bu sözleriyle mesleğin özünün aynı olduğunu aktarmaya çalışıyor ancak elbette kendisinin de kabul ettiği şekilde savaş ve çatışma ortamlarında haberciliğin çok sayıda riski ve gözetilmesi gereken mesleki ilkeleri var.

Savaş ortamında nesnel habercilik, çeşitli nedenlerle gazetecilerin en çor zorlandığı ancak zor koşullarda bile gözetmesi gereken ilkeler arasında gösteriliyor.

Aral’a göre savaş ve çatışma ortamında yapılan habercilik “tarihsel bir sorumluluk” ve bu haberciliğin herhangi bir tarafı mutlu etme amacını taşımaması gerekiyor.

Aral, Lübnan’da İsrail bombardımanı sırasında yaşadığı bir deneyimi şöyle anlatıyor:

“Beyrut’taydım ve sabah kalktığımızda bombardımanın başladığını gördük. Önce askerler kaçışıyordu, sonra baktım bir kadın kucağında çocuğuyla kaçıyor, makinemi alıp kadını fotoğrafladım. Fotoğraf Time’a kapak oldu ve dünya kamuoyunda İsrail’in harekatı tartışılmaya başlandı. Ancak sonra gariptir ki bir Fransız dergisi benim fotoğrafımın bir önceki aşamasını gösterdi, orada da askerlerin kaçışı bulunuyor. Objektifi geniş açı yaptığınız zaman etrafta kaçışan askerleri görüyorsunuz, odaklandığınızda ise sivilleri. Bu, basının rolü nasıl algı yaratabilir, buna örnektir.”

YAZININ TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN